Cumartesi, Aralık 24, 2011

Bu Hafta...

... Radikal Genç'teyiz. Okumak istersen fısıltı'ları ve çığlıkları gel buradan gidelim.

Cuma, Aralık 16, 2011

F.K




''Yine de uykusuzluğu bana unutturacak bir şey bulunuyor elimde; sizin rahat rahat uyuyor olmanız.''  Franz Kafka / Nisan 1920



Pazar, Aralık 11, 2011

Yansımalar





 Gece gökte yıldızlar da
Dinleyin dertlerimi...





'Sabretmeyi başarmak ne iyi şey, elini açmak semaya...
Sabredebilmek ne huzurlu bir şey, şükretmek Mevla'ya....'


Cuma, Aralık 09, 2011

Zaman




Bazı yaraların kapanması uzun zaman alır. Bir yıl, beş yıl belki bir ömür kanar sessiz sessiz...
Zamanın hep pansuman yaptığı düşünülür yaraya. Ya da beklentiler vardır zamandan... Kabuk bağlamış gibi görünür bazen fakat birikir kan oluk oluk taşmak için... Ve an gelir, gözlerden taşar. Zayıf bulduğu her yerden sızmaya çalışır. Kalbinizi kapatmaya çalışırsınız ellerinizle, sızmasın kan diye. Parmak aralarınızdan dökülür damla damla...


'Zaman?' dersiniz merhem değil miydi kanayan yaraya?
Beklentilerinizi karşılayamamış, köşeye çekilmiştir zaman... 'Aslında benim.' demiştir, 'Hep kanatan, acıtan, hatırlatan...'

Kalmak zordur insanlar arasında işte bu zamanda. Zaman çevirir sayfalarını, yanık kokan anıları... Silinmeye başlamıştır sesler bile artık, duyamaz olursunuz.

'Sabır...' diye fısıldar biri kulağınıza. 'Biraz daha...'

İçinize ferahlık serpen şey ebediyettir her zaman. Herkesin ayak üstü uğradığı bu handa her şey planlı bir şekilde işlemektedir. Hazırlanırsınız geç kalmadan. Sırası gelen ruhunu toparlayıp gidecektir zamandan...


Radikal Genç'te yayımlanmıştır.



Cumartesi, Aralık 03, 2011

Tarık Tufan



"İnancımız bizi diri tutuyor evladım. Sonra sabır, sabredeceğiz.
Allah sevdiği kula azap etmez, ona sıkıntı verir ve sabrettirir.
Evlat, insanlar hakkında Allah'a uy, Allah hakkında insanlara uyma."




Cumartesi, Ekim 29, 2011

Eski



Yaza yaza elleri üşümüştü artık oturduğu bankta. Güneş batarken sahile gelmek nereden esmişti aklına? Yıllardır çekmecesinin bir köşesinde duran, en son on iki yaşındayken yeni ayakkabılarını yazdığı sarı yapraklı ajandasını da almıştı eline aceleyle ayakkabılıktan aldığı biraz tozlanmış siyah ayakkabısını kapının önüne koyarken. Baba yadigarı dolmakalemini de almayı unutmamıştı. Denizle hemen hemen aynı rengi almış gözlerini ufukta gezdirirken kaşlarını biraz çatmış ve derin bir nefes almıştı.

Neden yazdığını da bilmiyordu. Eskiye dair ne varsa canlanmıştı bugün gözlerinin önünde. Sanki dalgaların sesleri ve rüzgarın uğultusu anılardaki insanların seslerini taklit ediyordu. Önce okumuştu yazmaya başlamadan, on iki yaşındayken haziranın üçünde yazdığı son yazıyı.Mutluluktan başka bir şey göze çarpmıyordu. O tarihte onu üzen tek şey başka bir çocuğunda aynı ayakkabıdan almış olmasıydı. Mürekkep kalemiyle yazmaya çalışmıştı ama hep akmıştı mürekkep sayfanın bazı yerlerine.
Üzerindeki her şey şimdiye aitken neden eskinin sahiplenmiş olduğu kalemi, ajandası ve düşünceleri gelip yerleşmişti bugün aklına?

Şimdi elinde baba yadigarı kalemiyle ara ara denize ve batan güneşe bakarak yazıyordu. Tuhaftı. Keşke bugün de onu üzen tek şey onunla aynı ayakkabıyı giyen biri olsaydı. Ellerinin titremesine, yüreğinin acımasına sebep olacak kadar canını yakan bir şey olacağını beklemezdi on iki yaşında son yazdığı gece ajandasını yastığının altına koyarken.

Düşüncelerini kovmaya çalıştı. Ajandasının arasına kalemi koydu ve gözlerini ufuktan ayırmadan ajandasını hafifçe kapattı. Arasına kalemini koyması bundan sonra hep yazacağı anlamına geliyordu. Doğruldu, soğuktan uyuşmuş ayaklarının üzerine bastı. Daha dün yeni aldığı şalını omzuna attı saçları uçuşurken, elindeki ve aklındaki eskileriyle aslında hiç eskimeyenleriyle uzaklaştı yavaş yavaş sahilden, kalabalığa doğru öylece yürüdü ve gitti...


                                           22.34 28.10.2011



Radikal Genç'te yayımlanmıştır.



Cuma, Ekim 21, 2011

Adı Yok






"Beklemek… Ne zor bir kelime… Olur ya elin gider kâğıda, kaleme. Yazamazsın. Yazarsın, kendine bile okuyamazsın. Özlemekten utandığın oluyor mu? Bu ne biçim yangın dediğin? Gözümü kapasam da bir gün daha geçse dediğin mesela?"
                                                    
                                                                  Adı Yok, Sayı 58, Güz

Editörün emeği, üstteki metinde olduğu gibi...Rastgele açtığım her sayfada ne kadar da kendimi buluyorum.
Kaçırmayın derim...

Perşembe, Ekim 06, 2011

Düşünmeli



Konuşmamak, düşünmemek gerekiyor sürekli gelecek hakkında.
Sonuçlarını bilmediğiniz bir konu üzerine ihtimalleri konuşturmak çoğu zaman iyi sonuçlar vermiyor.
Bırakmak gerekiyor bazen bir şeyleri akışına, görmek istemeyeceğiniz şeyleri göremiyor gözleriniz.Görmek istediklerinize programlanmış bir şekilde çalışıyor iç dünyanızda.
"Bazen de insan gözüyle görülemeyen şeyler vardır hayatta." O, her şeyi koymuştur yoluna...
Böyle düşününce nasıl da rahat nefes alıyor insan, huzur hissediyor biraz da...

Pazar, Ekim 02, 2011

Bir Parça Mutluluk




Göz alabildiğine sarılığıyla göz kamaştırıcı bir tarlanın içinde uzun yıllar yaşamış o çınar ağacının altında otururken gün batımını seyrediyorum. Yüzümde huzurun oluşturabileceği tüm ifadelerle bakıyorum ufuktaki maviliğe karışmış o kızıllığa... Ayın dolunay hali bugün, belirmeye başladı, güneş kendini çekmeye başladığı vakitten beri ufuktan. Su sesi geliyor kulağıma. Çevreme bakıyorum, sadece biçilmeyi bekleyen ve sonsuz gibi görünen bir buğday yığını. İçinde kalemimin, defterimin, kitabımın ve bir peçete parçasının içine koyduğum ve sıkıca sardığım umut kırıntılarının bulunduğu gece mavisi çantamı alıyorum. Bunların içerisine karışmış yaşanmışlıklarla beraber yaşanamamışlıkları da. Yanımdan hiç ayırmadığım bu çantamın küçük, gizlenmeye çalışılmış bölmesine düşüncelerimi de koyduktan sonra doğrulup ayağa kalkıyorum birden. Çantamı daha nice yükler taşıdığım sırtıma alıyorum. Yeniden bir su sesi duyuyorum. Geri geri giderken adımlarım; vücudum ve gözlerim muhteşem kızıllığa bakmaktan ayaklarımın gittiği yöne doğru çeviremiyor kendini. Gülümsüyorum yüzümü boyayan bu harikaya, ay iyiden iyiye kendini sergilemek için yol katederken...

Bedenimi ve gözlerimi de ayaklarıma emanet edip çeviriyorum geriye doğru onları. Arkamda bırakıyorum güneşi, sırtımda yanımdan ayıramadıklarım, taşımaya mahkum olduklarım ama şikayetçi olamadıklarım... Şükrederken, koşmaya başlıyorum. Ayaklarımın nereye götürdüğünü bilmesem de attığım her adımda kulağıma gelen su sesinin artacağını biliyorum. Ferahlık istiyorum, deniz hayal ediyorum. Dalgalarının üzerinde ayın zamanla yarışan ışığını ve alacakaranlığı... Koşuyorum sonsuz sarılığın içerisinde... Yanımda, karşımda, sağımda ve solumda ara ara insan silüetleriyle karşılaşırken. Varla yok arası o insanlara dikkat etmeden hızımı iyice artırarak koşuyorum. Ne dokunsam tutabileceğim ne de anlatsa dinleyebileceğim bir insanla karşılaşıyorum. Kulağımdaki su sesi iyice şiddetleniyor ve ben onu aramaktan biraz yorulmuşken hala koşuyorum çıkamayacağımı sandığım o tarlanın içinde, çantamın biraz daha ve biraz daha ağırlaştığını hissediyorken.

Yoluma, boyumu geçen buğdayları ellerimle açarak ve ezerek devam ediyorum. Kurduğum deniz hayali gitmiyor gözlerimin önünden. Birden kulağımdaki su sesinin yakınlaştığını hissediyorum. Sanki yakınlarda bir yerde bir nehir denize dökülüyor... Güneş artık batmışken, gün geceye yüz tutmuşken buluyorum onu. Yavaşlıyorum yolum taşlaşmış, kurtulmayı arzuladığım tarlanın sonuna gelmişken. Uzunluğuna gözümün bakmaya yetmediği bir akarsu ile karşılaşıyorum kalp atışlarımı kulaklarımda duyarken. Uçsuz bucaksız bu akarsunun yanına doğru yorgun adımlarla yürürken hayalimin gerçekleşmediğini düşünerek başımı yere eğiyorum. Tekrar kaldırdığımda başımı, çantamı yere atıyorum umutsuzluğun verdiği yüz ifadesiyle… Ve bir insan görüyorum. Yol boyunca karşılaştığım varla yok arası insanlardan farklı. Uzun yoldan gelmiş ve buraları biliyormuş gibi adımlarını sağlam basarak yürüyor bana doğru. Önce güvenin üzerine kabuk bağlamış korkuyu hissediyorum. Ama sanki bana doğru attığı her adımda kabuğu çatlatıyor bu gerçek ve güvene doğru yol alıyor. Gülümsüyor bana alacakaranlıkta ve ay sergiliyor ışığını yukarıdan. Çantamı alıyor ve peçetemin içine büyük bir parça mutluluk sarıyor. Çantamı tekrar sırtıma alabilmem için kendi elleriyle kaldırıyor ve yüklüyor sırtıma. Akarsuyun kıyısında yavaş adımlarla yürümeye başlıyoruz hiçbir şey söylemeden. Bu kez nereye gittiğimi hissediyorum. Sanki tanımadığım bu insanın elleri değmişken daha kolay taşıyorum çantamı. Baskın bir duygu hissediyorum o insanla O'na doğru giderken içimi saran ferahlıkla. Bakıyorum ileri doğru… Sonu gözükmeyen akarsuyun kıyısında biz yürürken, "Mutluyum..." diyorum. Çok uzun zamandır hissetmediğim bu duyguyu içimde, iliklerimde hissederken ve yol uzunken...

                                                            01.10.2011 01:51

Salı, Ağustos 23, 2011

Ne Varsa Kitapta Var



Ne varsa kitapta var.Sayfalarını çevirirken hissedilen koku, birçok derde deva.Eğer kendin için doğru türü ve kitabı seçmişsen, kendini okursun her cümlede.'Anlatamıyorum' dediğin şeyleri, kitabın gözler önüne serdiğini görürsün.Sonra bağlanırsın ona.Dersin ki: 'Ne kadar da ben...' her eline aldığında.Bizi bizimle paylaşmak için buradadır oysa.Bizi bize anlatmak için.
Okurken hep bir melodi olur kulağında.Sonradan kitabı hatırlatacak bir melodidir bu.Sanırım benim daha çok piyano ve kemandan oluşuyor melodilerim.Kitap okurken ayrı bir tadı oluyor insanın içindeki melodiye kulak vermesinin.
Ve kaybolmak istiyorum.Işık tutmak istiyorum karanlık koridorlarıma, bırakın beni kitaplar arasına... Kendimi okuyayım, içimi göreyim her satırda.Soyutlayayım kendimi, olayım olmak istediğim bir yaşamda.
Anlıyorum.Her şeyden biraz, olmak istediğiniz şeyden çokça var:
Ne varsa kitapta var.

Cumartesi, Ağustos 20, 2011

Hamal



"Ne olabilir ki daha fazla ve sen ne yapabilirsin bundan sonra?"

Her şey olabilir, ölüm ve yaşam yarışında kimse hızını kesmiyor.'Gelecek' yok.
'Ve Ben...' dedim.'Ömrüm boyunca hamallık yapacağım.Özlemi taşıyacağım her yanım acıyarak ve kanayarak.'
Yüreğime sıkıca bağladılar yükümün iplerini, sonsuzluğa kadar çalışayım sabır ve şükür yolunda diye.Kulaklarımı hiç eksilmeyen fısıltılara, hep duyduğum çığlıklara mahkum ettiler."Olması gereken ne varsa, oluyor" dediler.Haklıydılar, sesimi ancak gözlerime duyurabildim... 

O kadar kolay mı görünüyor?


Perşembe, Ağustos 04, 2011

Ellerini Alıştır Duaya




'Perşembe' ya bugün, 'zamanın en güzel adı'.
Dualar kabul oldu ya bugün, tebessümler yerini aldı.


Ne diyor şair, "Ellerini alıştır vedaya ve duaya...Her derde devaya..."
Çok şükür, sabır gerek bu zamanda.Hayat bu ya...

Pazartesi, Temmuz 11, 2011

Bir Doğal Afet




Uzun, soğuk bir kış oldu sensiz...
İçimden senin için ağlıyordum.
Parmaklarımın arasından kayıp gitti hayat bana sırtını dönerken.
O günden beri uzun, soğuk bir kış...
Bulmak zor, bulmak zor
O gücü bulmak zor ama deniyorum
Ve istemiyorum, istemiyorum
Devam edip konuşmak istemiyorum
Geçenler hakkında.
Çünkü ne söylersem söyleyeyim
Ne yaparsam yapayım, olanları değiştiremem
Olanları değiştiremem hayır, hayır, değiştiremem...
Parmaklarımın arasından kayıp gidiverdin
Ve kendimden utanıyorum...
Parmaklarımın arasından kayıp gidiverdin
Ve bedelini ben ödedim...
                                      -Anathema/ A Natural Disaster



Perşembe, Temmuz 07, 2011

Meçhul Söz/lük



Yol: Geceleri yüründüğünde anlama hissini geliştirmeye yarayan, adım adım aşıldığında sorunları aşmak için cesaret verici bir araç, destekçi.

Çarşamba, Temmuz 06, 2011

Tutunamayanlar





Güçlü olmak artık beni yoruyor Olric
Herkese karşı dimdik olmak
Arkasında durmak attığım her adımın yoruyor
Ki buralarda bilmem hangi uykunun hangi köşesinde
Beklemedeyim hiç gelmeyecek olanı...

                                   Oğuz Atay/Tutunamayanlar
                                                       
Sevdim ben bu yazarı.Ne güzel anlatmış, bekleyişin can alıcı yanını.
Ortak olmak zor mu Olric? Hissedebiliyor musun efendinin yanışını?

Pazartesi, Temmuz 04, 2011

O Çok Uzakta



Zaman sürüklemiş beni, haberim yok benim.
Baktığım herkeste izleri, yüzlerinde belirtileri.
Kızım diyen o sesi arıyorum şimdi.
O çok uzakta.
Karşımda o insanı arıyorum şimdi,
Yüzünde zamanın izleriyle,
Biraz değişmiş olacak o sesiyle şimdi,
O çok uzakta.
İhtiyacım olan o eli arıyorum omzumda şimdi,
O çok uzakta.
Yıl geçmiş, boşluğu kalp kabullenmiş
Özlemi de fazlasıyla...
Seni seviyorum baba...
Zaman sürüklemiş beni, haberim yok benim.
Sesin hep kulağımda...   

                               04.06.2010-01.07.2011 22.11

Cuma, Nisan 15, 2011

Fısıltı



Kimileri, hep yanınızdadır.İhtiyacınız olabilecek her şey, etrafınızdadır.Sorunlarınız vardır, size göre büyük sorunlar.Başka bir büyük sorun yaşamadan, o sorunun ne kadar değerli olduğunu anlayamazsınız.Hep yanınızda olanları hiç görmezsiniz, göremezsiniz.Yanınızda başka birileri de olsun arzusuyla boğuşursunuz, şöyle "hayat verilecek" biri ya da "uğruna ölünecek".Olmayan birileri olsun istersiniz hep yanınızda.
Sonra...
Büyük sorunlarınızla uğraşırken, ya da birileri uğruna ölmeye çalışırken, unutursunuz bir şeyi.Bir fısıltıyla, gider hep yanınızda olan biri...Bir çığlık çalışır çabalar, size bile zarar verir anlatmaya çalışırken içteki o yakan, kavuran, her şeyi yaptırabilecek bir güce sahip olan" kaybetme" duygusunu.
Söylenen son söz, görülen son an, gülüşler, kahkahalar, anılar...
Çığlıkla beraber hatırlanan ilk şeyler ve ömrünüzün sonuna kadar hatırlayabileceğiniz en can yakıcı şeyler olmuştur, olacaktır bunlar...
Evet.Son söz hep kulağınızda çınlar, gülüşlere, kahkalara bile ağlarsınız.Onu gördüğünüz son yer dünyanın diğer bir ucuna kaçma arzusunu yerleştirir içinize.Bunu yapsanız bile içinizdeki acı duygusundan, son görüntülerden, kulağınızdaki son sözlerden, anılardan kaçamazsınız.Gülüşlere hep göz yaşlarınız karşılık verir olur.
Artık ne uğruna ölünecek birini istersiniz, ne de yanınızda birileri olsun istersiniz.Gördüğünüz her yüzde seste ona benzeyecek bir şey bulursunuz çünkü.Sadece bir kez daha görebilmek istersiniz.Bir kez daha duyabilmek...
Çığlık...
Bir fısıltıyla söylenen o habere çığlıkla karşılık vermek, ömrünüz boyunca bu alışkanlığı kazanmanızı sağlar belki de.Belki de diğerlerinden öne geçen bu sorundan daha büyük sorunlar çıkar ve bu başa çıkamayacağınızı zannettiğiniz sorundan daha büyük sorunlar olur.Artık bunu düşünebiliyorsunuz.
Kimileri, giderken bir fısıltı bırakmıştır kulağınıza ve ömrünüz boyunca duyarsınız kulaklarınızda.Her zaman insanlar duymasa da alışkanlık haline getirmişsinizdir hep kulağınızdaki bu fısıltıya çığlıkla karşılık vermeyi...
Kimbilir, beklediğiniz şey olur belki siz de gidersiniz bir fısıltıyla.

Salı, Şubat 01, 2011

Vakt-i Vecd!



Verecek hesabım olmalı,
En güzel yol için dökmeliyim yaşlarımı.
O'nun inancını taşımak içindir ruh,
Hislerimi var eden Allah için ağlamalıyım,
Allah için ağlamalı!

Pazar, Ocak 30, 2011

Karperest



Dışarıda kar yağıyor.

O soğuk tebessüm tanecikleri,
İçimi ısıtmayı başarıyor.

Başarıyor beyaz sessizlik,
Tekrar filizlendirmeyi anıları,
İçimi ısıtmayı...


"...ve en çok Ankara'ya yakışıyor.
Bu şehre bir başka yağıyor."