Cuma, Ekim 19, 2012
Adı Yok
Sorduklarında karışık deyip içinden çıkabileceğini düşündüğün, ad koyamadığın durumlar vardır.
En yakınlarını bile görmek istemezsin. Kelimelerin çıkışını engellemek için kapalı tutarsın dudaklarını. Bir şey olduğu için yapmıyorsundur bunu. Hep aynı şey olduğu için yapıyorsundur, hep aynı şeyleri hissetmeye mahkum kılındığın için.
Bir kitap cümlesi kadar yalnız hissedersin. Görünüşte cümlelerin bir harf kadar yakınında, anlamlandırıldığında sayfada tek cümleymişcesine yalnız.
Ellerini uzatsan yakalayacakmışsın gibi huzuru, özlem çekiştirip durmasa geriye doğru. Artık özlemek bile zor geliyordur sana. Sanki özlemek için bile bir çaba harcaman gerekiyormuş gibi hissedersin. Her şeyi savaşarak kazandığın için.Korka korka seversin ve eklersin: "Çünkü sen de gideceksin."
Bir yanını ölü hissedersin, diğer yanında yaşama tutunmaya çalışan birkaç umut parçası. Hiç çıkarmamak üzere takarsın maskeni. En iyi yol, mutlu görünmek gibi.
Öyle olmasa nasıl alışılır ki?
Cuma, Eylül 07, 2012
Hayali Karakter
Çarşamba, Ağustos 22, 2012
Cumartesi, Temmuz 28, 2012
Salı, Haziran 26, 2012
Cumartesi, Mayıs 12, 2012
Çarşamba, Nisan 04, 2012
Şimdi, hiçbir yangın yakmıyor yüreğimi senin özlemin kadar. Siliniyor yavaş yavaş izlerin zamandan... Siluetin beliriveriyor karşımda, ara ara geçiyor yanımdan...
Kelimeler bile zamanı bekliyor öylece... Yara alıyorlar her dakikadan...
Anlatmakta zorlanıyorlar bir şeyleri, anlatmakla nasıl anlarlar ki...
Aslında hüzün olsun istememiştim ama her şey öyle seni hatırlatıyor ki...
Pazartesi, Şubat 20, 2012
Dua
Öyle anlar gelir ki, bir damla olmak istersiniz yaraya merhem...
Hiçbir yararı olmayan şu ceset, bir damla ilaç olup sürülse yaraya... Ancak o zaman kendini bir iş yapmış sanır. Günbatımı kadar uzak olan insanların içine yerleştirse huzuru güneş günü terkederken... Sadece iyi hissetseler, sadece iyi olsalar, sadece iyi... Zira, ne boş gelir her şey, onlarsız. Bir yan eksik gözler hep onları arar. Bir yudum çay olup ısıtsa içi(ni) dualar...
"Sedefinde inci neyse dudağında dua odur." Öyle ya, dualar... Şu zamanda ne yapardık, olmasalar?
Amin...
"Sedefinde inci neyse dudağında dua odur." Öyle ya, dualar... Şu zamanda ne yapardık, olmasalar?
Amin...
Salı, Ocak 31, 2012
Cumartesi, Ocak 28, 2012
Dostoyevski
"Istırap ve acı çekme, geniş bir akla ve derin duygulara sahip olan insanlar için bir mecburiyettir."
Bol bol okuyorum şu sıralar... Arıyorum anlatamadıklarımı şairlerin dizelerinde, yazarların kelimelerinde. Bazen gökyüzünün uyumunda, karanlığında; bazen rüzgarın uğultusunda, yağmurun sesinde, gecenin ferahlığında... Tanımsızlığı yenmek üzerine Dostoyevski'den bir adım da...
Çarşamba, Ocak 25, 2012
Pazartesi, Ocak 23, 2012
Once Upon A Time
"Acımın silinmesini istemiyorum... Ne kadar berbat olursa olsun, acıma ihtiyacım var. Beni ben yapan bu."
Perşembe, Ocak 12, 2012
Kelebek II
Ne şerefli bir gündür bugün, "beklenen en güzel zaman..." Ne mutlu andır 'o' an! Şükür, daim eyleye Yaratan...
02.02
Çarşamba, Ocak 04, 2012
"Yalvarırım sana... Kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol. Sorunların kendisini sevmeye çalış; kilitli odalar veya yabancı lisanlarda yazılmış kitaplar gibi. Cevapları şimdi arama. Şu anda cevaplar sana verilemez, çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın. Bu, her şeyi yaşama meselesidir. Şu anda, soruyu yaşaman gerekiyor. Belki daha ileride, farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabı yaşarken bulacaksın..." / Rainer Maria Rilke
Salı, Ocak 03, 2012
Yeni
Çoğu şeye yeniden başlamayı çağrıştırır aslında yeni bir yıl insanlar için. Fakat, değişenin sadece takvim olduğunu gördükleri zaman porselen gibi kırılmış her yana saçılmış hayal kırıklıklarını yerlerden toplarlar.
Benim yılım böyle başlamadı işte. Çünkü yeni yıl safsatasına hiçbir zaman heyecanla girmedim ya da binbir umutla. Güzel şeyler getireceğine inanmadım, hayatın tüm kederini ona yükleyip bana mutlulukları vermesini istemedim.
Televizyonlarda, dükkanların camlarında, sokaklarda yeni yıl yazılarını ve beklentilerini görmeme karşın hiç bana da şunu getirsin demedim. 'Saçmalık...' dedim. 'Tamamen kendini kandırmaca.'
Bugünün de konusu yeni yıl olsun, bir şeyler yazayım istedim. Ama namıdiğer "beklentiler ve kehanetler yılı" adıyla değil.
Bence yüklenmemeli her yeni takvime. Hayatımızın her gününü zaten beklentiler içerisinde geçiriyoruz. Yeni bir yılın ilk gününün diğer günlerden ne farkı var, dakikalarının da diğer dakikalardan? Saksı kırmalar, tabak çanak kırmalar, noel baba şapkalarıyla dolaşmalar... Bunlar saçma şeyler.
Ertesi sabah ve diğer sabahlar uyandığınızda, kulağınıza ısrarla giren kötü bir haber o yıla kızmanızı günlere kızmanızı belki de lanet etmenizi gerektirecek. Yılın hiçbir günü kötü bir şey yaşamayıp da kötülükleri yıllara yığmayanımız ya da yıllara lanet yağdırmayanımız oldu mu?
İçinizi karartmak istemem. Fakat, kış mevsiminde yeni aldığınız bir kazak gibi giye giye eskiteceksiniz yeni yılı, her gün. Üzerine korkular dökülecek, gözyaşları damlayacak, kaygılar sıçrayacak.
Ama yeni yıldan beklemezsiniz değil mi?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)