En güzel şeyler!
Size diyorum.
Siz önden gidin, ben 'umut'u da alıp geliyorum.
"...Birbirinizin elini bırakmayın sakın!"
Elif Yüksel
Ben hemen bi'şeyler karalayıp çıkıyorum. Siz içeri buyrun, keyfinize bakın.
Perşembe, Şubat 26, 2015
Perşembe, Ekim 02, 2014
İki kalem birleşiyor!
Uzun zamandır buralarda yoktuk. Kabuğumuza çekilip iyileşmeye ve yenilenmeye, tekrar hazır hale gelmeye çalışıyorduk. Uzun süre sonra yazmaya devam edeceğiz.
Artık hem burada hem de İran'dan bir arkadaşımla açmış olduğumuz bir blog üzerinden yazacağız.
Birbirimizden uzak olmamıza rağmen kalemlerimiz bu sitede buluşuyor! Sizi de buraya: http://happytwofriends.weebly.com bekliyoruz!
Artık hem burada hem de İran'dan bir arkadaşımla açmış olduğumuz bir blog üzerinden yazacağız.
Birbirimizden uzak olmamıza rağmen kalemlerimiz bu sitede buluşuyor! Sizi de buraya: http://happytwofriends.weebly.com bekliyoruz!
Salı, Şubat 19, 2013
Cuma, Ekim 19, 2012
Adı Yok
Sorduklarında karışık deyip içinden çıkabileceğini düşündüğün, ad koyamadığın durumlar vardır.
En yakınlarını bile görmek istemezsin. Kelimelerin çıkışını engellemek için kapalı tutarsın dudaklarını. Bir şey olduğu için yapmıyorsundur bunu. Hep aynı şey olduğu için yapıyorsundur, hep aynı şeyleri hissetmeye mahkum kılındığın için.
Bir kitap cümlesi kadar yalnız hissedersin. Görünüşte cümlelerin bir harf kadar yakınında, anlamlandırıldığında sayfada tek cümleymişcesine yalnız.
Ellerini uzatsan yakalayacakmışsın gibi huzuru, özlem çekiştirip durmasa geriye doğru. Artık özlemek bile zor geliyordur sana. Sanki özlemek için bile bir çaba harcaman gerekiyormuş gibi hissedersin. Her şeyi savaşarak kazandığın için.Korka korka seversin ve eklersin: "Çünkü sen de gideceksin."
Bir yanını ölü hissedersin, diğer yanında yaşama tutunmaya çalışan birkaç umut parçası. Hiç çıkarmamak üzere takarsın maskeni. En iyi yol, mutlu görünmek gibi.
Öyle olmasa nasıl alışılır ki?
Cuma, Eylül 07, 2012
Hayali Karakter
Çarşamba, Ağustos 22, 2012
Cumartesi, Temmuz 28, 2012
Salı, Haziran 26, 2012
Cumartesi, Mayıs 12, 2012
Çarşamba, Nisan 04, 2012
Şimdi, hiçbir yangın yakmıyor yüreğimi senin özlemin kadar. Siliniyor yavaş yavaş izlerin zamandan... Siluetin beliriveriyor karşımda, ara ara geçiyor yanımdan...
Kelimeler bile zamanı bekliyor öylece... Yara alıyorlar her dakikadan...
Anlatmakta zorlanıyorlar bir şeyleri, anlatmakla nasıl anlarlar ki...
Aslında hüzün olsun istememiştim ama her şey öyle seni hatırlatıyor ki...
Pazartesi, Şubat 20, 2012
Dua
Öyle anlar gelir ki, bir damla olmak istersiniz yaraya merhem...
Hiçbir yararı olmayan şu ceset, bir damla ilaç olup sürülse yaraya... Ancak o zaman kendini bir iş yapmış sanır. Günbatımı kadar uzak olan insanların içine yerleştirse huzuru güneş günü terkederken... Sadece iyi hissetseler, sadece iyi olsalar, sadece iyi... Zira, ne boş gelir her şey, onlarsız. Bir yan eksik gözler hep onları arar. Bir yudum çay olup ısıtsa içi(ni) dualar...
"Sedefinde inci neyse dudağında dua odur." Öyle ya, dualar... Şu zamanda ne yapardık, olmasalar?
Amin...
"Sedefinde inci neyse dudağında dua odur." Öyle ya, dualar... Şu zamanda ne yapardık, olmasalar?
Amin...
Salı, Ocak 31, 2012
Cumartesi, Ocak 28, 2012
Dostoyevski
"Istırap ve acı çekme, geniş bir akla ve derin duygulara sahip olan insanlar için bir mecburiyettir."
Bol bol okuyorum şu sıralar... Arıyorum anlatamadıklarımı şairlerin dizelerinde, yazarların kelimelerinde. Bazen gökyüzünün uyumunda, karanlığında; bazen rüzgarın uğultusunda, yağmurun sesinde, gecenin ferahlığında... Tanımsızlığı yenmek üzerine Dostoyevski'den bir adım da...
Çarşamba, Ocak 25, 2012
Pazartesi, Ocak 23, 2012
Once Upon A Time
"Acımın silinmesini istemiyorum... Ne kadar berbat olursa olsun, acıma ihtiyacım var. Beni ben yapan bu."
Perşembe, Ocak 12, 2012
Kelebek II
Ne şerefli bir gündür bugün, "beklenen en güzel zaman..." Ne mutlu andır 'o' an! Şükür, daim eyleye Yaratan...
02.02
Çarşamba, Ocak 04, 2012
"Yalvarırım sana... Kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol. Sorunların kendisini sevmeye çalış; kilitli odalar veya yabancı lisanlarda yazılmış kitaplar gibi. Cevapları şimdi arama. Şu anda cevaplar sana verilemez, çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın. Bu, her şeyi yaşama meselesidir. Şu anda, soruyu yaşaman gerekiyor. Belki daha ileride, farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabı yaşarken bulacaksın..." / Rainer Maria Rilke
Salı, Ocak 03, 2012
Yeni
Çoğu şeye yeniden başlamayı çağrıştırır aslında yeni bir yıl insanlar için. Fakat, değişenin sadece takvim olduğunu gördükleri zaman porselen gibi kırılmış her yana saçılmış hayal kırıklıklarını yerlerden toplarlar.
Benim yılım böyle başlamadı işte. Çünkü yeni yıl safsatasına hiçbir zaman heyecanla girmedim ya da binbir umutla. Güzel şeyler getireceğine inanmadım, hayatın tüm kederini ona yükleyip bana mutlulukları vermesini istemedim.
Televizyonlarda, dükkanların camlarında, sokaklarda yeni yıl yazılarını ve beklentilerini görmeme karşın hiç bana da şunu getirsin demedim. 'Saçmalık...' dedim. 'Tamamen kendini kandırmaca.'
Bugünün de konusu yeni yıl olsun, bir şeyler yazayım istedim. Ama namıdiğer "beklentiler ve kehanetler yılı" adıyla değil.
Bence yüklenmemeli her yeni takvime. Hayatımızın her gününü zaten beklentiler içerisinde geçiriyoruz. Yeni bir yılın ilk gününün diğer günlerden ne farkı var, dakikalarının da diğer dakikalardan? Saksı kırmalar, tabak çanak kırmalar, noel baba şapkalarıyla dolaşmalar... Bunlar saçma şeyler.
Ertesi sabah ve diğer sabahlar uyandığınızda, kulağınıza ısrarla giren kötü bir haber o yıla kızmanızı günlere kızmanızı belki de lanet etmenizi gerektirecek. Yılın hiçbir günü kötü bir şey yaşamayıp da kötülükleri yıllara yığmayanımız ya da yıllara lanet yağdırmayanımız oldu mu?
İçinizi karartmak istemem. Fakat, kış mevsiminde yeni aldığınız bir kazak gibi giye giye eskiteceksiniz yeni yılı, her gün. Üzerine korkular dökülecek, gözyaşları damlayacak, kaygılar sıçrayacak.
Ama yeni yıldan beklemezsiniz değil mi?
Cumartesi, Aralık 24, 2011
Cuma, Aralık 16, 2011
F.K
''Yine de uykusuzluğu bana unutturacak bir şey bulunuyor elimde; sizin rahat rahat uyuyor olmanız.'' Franz Kafka / Nisan 1920
Pazar, Aralık 11, 2011
Cuma, Aralık 09, 2011
Zaman
Bazı yaraların kapanması uzun zaman alır. Bir yıl, beş yıl belki bir ömür kanar sessiz sessiz...
Zamanın hep pansuman yaptığı düşünülür yaraya. Ya da beklentiler vardır zamandan... Kabuk bağlamış gibi görünür bazen fakat birikir kan oluk oluk taşmak için... Ve an gelir, gözlerden taşar. Zayıf bulduğu her yerden sızmaya çalışır. Kalbinizi kapatmaya çalışırsınız ellerinizle, sızmasın kan diye. Parmak aralarınızdan dökülür damla damla...
'Zaman?' dersiniz merhem değil miydi kanayan yaraya?
Beklentilerinizi karşılayamamış, köşeye çekilmiştir zaman... 'Aslında benim.' demiştir, 'Hep kanatan, acıtan, hatırlatan...'
Kalmak zordur insanlar arasında işte bu zamanda. Zaman çevirir sayfalarını, yanık kokan anıları... Silinmeye başlamıştır sesler bile artık, duyamaz olursunuz.
'Sabır...' diye fısıldar biri kulağınıza. 'Biraz daha...'
İçinize ferahlık serpen şey ebediyettir her zaman. Herkesin ayak üstü uğradığı bu handa her şey planlı bir şekilde işlemektedir. Hazırlanırsınız geç kalmadan. Sırası gelen ruhunu toparlayıp gidecektir zamandan...
Radikal Genç'te yayımlanmıştır.
Pazartesi, Aralık 05, 2011
Cumartesi, Aralık 03, 2011
Tarık Tufan
"İnancımız bizi diri tutuyor evladım. Sonra sabır, sabredeceğiz.
Allah sevdiği kula azap etmez, ona sıkıntı verir ve sabrettirir.
Evlat, insanlar hakkında Allah'a uy, Allah hakkında insanlara uyma."
Cumartesi, Ekim 29, 2011
Eski
Yaza yaza elleri üşümüştü artık oturduğu bankta. Güneş batarken sahile gelmek nereden esmişti aklına? Yıllardır çekmecesinin bir köşesinde duran, en son on iki yaşındayken yeni ayakkabılarını yazdığı sarı yapraklı ajandasını da almıştı eline aceleyle ayakkabılıktan aldığı biraz tozlanmış siyah ayakkabısını kapının önüne koyarken. Baba yadigarı dolmakalemini de almayı unutmamıştı. Denizle hemen hemen aynı rengi almış gözlerini ufukta gezdirirken kaşlarını biraz çatmış ve derin bir nefes almıştı.
Neden yazdığını da bilmiyordu. Eskiye dair ne varsa canlanmıştı bugün gözlerinin önünde. Sanki dalgaların sesleri ve rüzgarın uğultusu anılardaki insanların seslerini taklit ediyordu. Önce okumuştu yazmaya başlamadan, on iki yaşındayken haziranın üçünde yazdığı son yazıyı.Mutluluktan başka bir şey göze çarpmıyordu. O tarihte onu üzen tek şey başka bir çocuğunda aynı ayakkabıdan almış olmasıydı. Mürekkep kalemiyle yazmaya çalışmıştı ama hep akmıştı mürekkep sayfanın bazı yerlerine.
Üzerindeki her şey şimdiye aitken neden eskinin sahiplenmiş olduğu kalemi, ajandası ve düşünceleri gelip yerleşmişti bugün aklına?
Şimdi elinde baba yadigarı kalemiyle ara ara denize ve batan güneşe bakarak yazıyordu. Tuhaftı. Keşke bugün de onu üzen tek şey onunla aynı ayakkabıyı giyen biri olsaydı. Ellerinin titremesine, yüreğinin acımasına sebep olacak kadar canını yakan bir şey olacağını beklemezdi on iki yaşında son yazdığı gece ajandasını yastığının altına koyarken.
Düşüncelerini kovmaya çalıştı. Ajandasının arasına kalemi koydu ve gözlerini ufuktan ayırmadan ajandasını hafifçe kapattı. Arasına kalemini koyması bundan sonra hep yazacağı anlamına geliyordu. Doğruldu, soğuktan uyuşmuş ayaklarının üzerine bastı. Daha dün yeni aldığı şalını omzuna attı saçları uçuşurken, elindeki ve aklındaki eskileriyle aslında hiç eskimeyenleriyle uzaklaştı yavaş yavaş sahilden, kalabalığa doğru öylece yürüdü ve gitti...
22.34 28.10.2011
Radikal Genç'te yayımlanmıştır.
Cuma, Ekim 21, 2011
Adı Yok
"Beklemek… Ne zor bir kelime… Olur ya elin gider kâğıda, kaleme. Yazamazsın. Yazarsın, kendine bile okuyamazsın. Özlemekten utandığın oluyor mu? Bu ne biçim yangın dediğin? Gözümü kapasam da bir gün daha geçse dediğin mesela?"
Adı Yok, Sayı 58, Güz
Editörün emeği, üstteki metinde olduğu gibi...Rastgele açtığım her sayfada ne kadar da kendimi buluyorum.
Kaçırmayın derim...
Perşembe, Ekim 06, 2011
Düşünmeli
Konuşmamak, düşünmemek gerekiyor sürekli gelecek hakkında.
Sonuçlarını bilmediğiniz bir konu üzerine ihtimalleri konuşturmak çoğu zaman iyi sonuçlar vermiyor.
Bırakmak gerekiyor bazen bir şeyleri akışına, görmek istemeyeceğiniz şeyleri göremiyor gözleriniz.Görmek istediklerinize programlanmış bir şekilde çalışıyor iç dünyanızda.
"Bazen de insan gözüyle görülemeyen şeyler vardır hayatta." O, her şeyi koymuştur yoluna...
Böyle düşününce nasıl da rahat nefes alıyor insan, huzur hissediyor biraz da...
Pazar, Ekim 02, 2011
Bir Parça Mutluluk
Göz alabildiğine sarılığıyla göz kamaştırıcı bir tarlanın içinde uzun yıllar yaşamış o çınar ağacının altında otururken gün batımını seyrediyorum. Yüzümde huzurun oluşturabileceği tüm ifadelerle bakıyorum ufuktaki maviliğe karışmış o kızıllığa... Ayın dolunay hali bugün, belirmeye başladı, güneş kendini çekmeye başladığı vakitten beri ufuktan. Su sesi geliyor kulağıma. Çevreme bakıyorum, sadece biçilmeyi bekleyen ve sonsuz gibi görünen bir buğday yığını. İçinde kalemimin, defterimin, kitabımın ve bir peçete parçasının içine koyduğum ve sıkıca sardığım umut kırıntılarının bulunduğu gece mavisi çantamı alıyorum. Bunların içerisine karışmış yaşanmışlıklarla beraber yaşanamamışlıkları da. Yanımdan hiç ayırmadığım bu çantamın küçük, gizlenmeye çalışılmış bölmesine düşüncelerimi de koyduktan sonra doğrulup ayağa kalkıyorum birden. Çantamı daha nice yükler taşıdığım sırtıma alıyorum. Yeniden bir su sesi duyuyorum. Geri geri giderken adımlarım; vücudum ve gözlerim muhteşem kızıllığa bakmaktan ayaklarımın gittiği yöne doğru çeviremiyor kendini. Gülümsüyorum yüzümü boyayan bu harikaya, ay iyiden iyiye kendini sergilemek için yol katederken...
Bedenimi ve gözlerimi de ayaklarıma emanet edip çeviriyorum geriye doğru onları. Arkamda bırakıyorum güneşi, sırtımda yanımdan ayıramadıklarım, taşımaya mahkum olduklarım ama şikayetçi olamadıklarım... Şükrederken, koşmaya başlıyorum. Ayaklarımın nereye götürdüğünü bilmesem de attığım her adımda kulağıma gelen su sesinin artacağını biliyorum. Ferahlık istiyorum, deniz hayal ediyorum. Dalgalarının üzerinde ayın zamanla yarışan ışığını ve alacakaranlığı... Koşuyorum sonsuz sarılığın içerisinde... Yanımda, karşımda, sağımda ve solumda ara ara insan silüetleriyle karşılaşırken. Varla yok arası o insanlara dikkat etmeden hızımı iyice artırarak koşuyorum. Ne dokunsam tutabileceğim ne de anlatsa dinleyebileceğim bir insanla karşılaşıyorum. Kulağımdaki su sesi iyice şiddetleniyor ve ben onu aramaktan biraz yorulmuşken hala koşuyorum çıkamayacağımı sandığım o tarlanın içinde, çantamın biraz daha ve biraz daha ağırlaştığını hissediyorken.
Yoluma, boyumu geçen buğdayları ellerimle açarak ve ezerek devam ediyorum. Kurduğum deniz hayali gitmiyor gözlerimin önünden. Birden kulağımdaki su sesinin yakınlaştığını hissediyorum. Sanki yakınlarda bir yerde bir nehir denize dökülüyor... Güneş artık batmışken, gün geceye yüz tutmuşken buluyorum onu. Yavaşlıyorum yolum taşlaşmış, kurtulmayı arzuladığım tarlanın sonuna gelmişken. Uzunluğuna gözümün bakmaya yetmediği bir akarsu ile karşılaşıyorum kalp atışlarımı kulaklarımda duyarken. Uçsuz bucaksız bu akarsunun yanına doğru yorgun adımlarla yürürken hayalimin gerçekleşmediğini düşünerek başımı yere eğiyorum. Tekrar kaldırdığımda başımı, çantamı yere atıyorum umutsuzluğun verdiği yüz ifadesiyle… Ve bir insan görüyorum. Yol boyunca karşılaştığım varla yok arası insanlardan farklı. Uzun yoldan gelmiş ve buraları biliyormuş gibi adımlarını sağlam basarak yürüyor bana doğru. Önce güvenin üzerine kabuk bağlamış korkuyu hissediyorum. Ama sanki bana doğru attığı her adımda kabuğu çatlatıyor bu gerçek ve güvene doğru yol alıyor. Gülümsüyor bana alacakaranlıkta ve ay sergiliyor ışığını yukarıdan. Çantamı alıyor ve peçetemin içine büyük bir parça mutluluk sarıyor. Çantamı tekrar sırtıma alabilmem için kendi elleriyle kaldırıyor ve yüklüyor sırtıma. Akarsuyun kıyısında yavaş adımlarla yürümeye başlıyoruz hiçbir şey söylemeden. Bu kez nereye gittiğimi hissediyorum. Sanki tanımadığım bu insanın elleri değmişken daha kolay taşıyorum çantamı. Baskın bir duygu hissediyorum o insanla O'na doğru giderken içimi saran ferahlıkla. Bakıyorum ileri doğru… Sonu gözükmeyen akarsuyun kıyısında biz yürürken, "Mutluyum..." diyorum. Çok uzun zamandır hissetmediğim bu duyguyu içimde, iliklerimde hissederken ve yol uzunken...
01.10.2011 01:51
Salı, Ağustos 23, 2011
Ne Varsa Kitapta Var
Ne varsa kitapta var.Sayfalarını çevirirken hissedilen koku, birçok derde deva.Eğer kendin için doğru türü ve kitabı seçmişsen, kendini okursun her cümlede.'Anlatamıyorum' dediğin şeyleri, kitabın gözler önüne serdiğini görürsün.Sonra bağlanırsın ona.Dersin ki: 'Ne kadar da ben...' her eline aldığında.Bizi bizimle paylaşmak için buradadır oysa.Bizi bize anlatmak için.
Okurken hep bir melodi olur kulağında.Sonradan kitabı hatırlatacak bir melodidir bu.Sanırım benim daha çok piyano ve kemandan oluşuyor melodilerim.Kitap okurken ayrı bir tadı oluyor insanın içindeki melodiye kulak vermesinin.
Ve kaybolmak istiyorum.Işık tutmak istiyorum karanlık koridorlarıma, bırakın beni kitaplar arasına... Kendimi okuyayım, içimi göreyim her satırda.Soyutlayayım kendimi, olayım olmak istediğim bir yaşamda.
Anlıyorum.Her şeyden biraz, olmak istediğiniz şeyden çokça var:
Ne varsa kitapta var.
Cumartesi, Ağustos 20, 2011
Hamal
"Ne olabilir ki daha fazla ve sen ne yapabilirsin bundan sonra?"
Her şey olabilir, ölüm ve yaşam yarışında kimse hızını kesmiyor.'Gelecek' yok.
'Ve Ben...' dedim.'Ömrüm boyunca hamallık yapacağım.Özlemi taşıyacağım her yanım acıyarak ve kanayarak.'
Yüreğime sıkıca bağladılar yükümün iplerini, sonsuzluğa kadar çalışayım sabır ve şükür yolunda diye.Kulaklarımı hiç eksilmeyen fısıltılara, hep duyduğum çığlıklara mahkum ettiler."Olması gereken ne varsa, oluyor" dediler.Haklıydılar, sesimi ancak gözlerime duyurabildim...
O kadar kolay mı görünüyor?
Perşembe, Ağustos 04, 2011
Ellerini Alıştır Duaya
'Perşembe' ya bugün, 'zamanın en güzel adı'.
Dualar kabul oldu ya bugün, tebessümler yerini aldı.
Ne diyor şair, "Ellerini alıştır vedaya ve duaya...Her derde devaya..."
Çok şükür, sabır gerek bu zamanda.Hayat bu ya...
Pazartesi, Temmuz 11, 2011
Bir Doğal Afet
Uzun, soğuk bir kış oldu sensiz...
İçimden senin için ağlıyordum.
Parmaklarımın arasından kayıp gitti hayat bana sırtını dönerken.
O günden beri uzun, soğuk bir kış...
Bulmak zor, bulmak zor
O gücü bulmak zor ama deniyorum
Ve istemiyorum, istemiyorum
Devam edip konuşmak istemiyorum
Geçenler hakkında.
Çünkü ne söylersem söyleyeyim
Ne yaparsam yapayım, olanları değiştiremem
Olanları değiştiremem hayır, hayır, değiştiremem...
Parmaklarımın arasından kayıp gidiverdin
Ve kendimden utanıyorum...
Parmaklarımın arasından kayıp gidiverdin
Ve bedelini ben ödedim...
-Anathema/ A Natural Disaster
Perşembe, Temmuz 07, 2011
Çarşamba, Temmuz 06, 2011
Tutunamayanlar
Güçlü olmak artık beni yoruyor Olric
Herkese karşı dimdik olmak
Arkasında durmak attığım her adımın yoruyor
Ki buralarda bilmem hangi uykunun hangi köşesinde
Beklemedeyim hiç gelmeyecek olanı...
Oğuz Atay/Tutunamayanlar
Sevdim ben bu yazarı.Ne güzel anlatmış, bekleyişin can alıcı yanını.
Ortak olmak zor mu Olric? Hissedebiliyor musun efendinin yanışını?
Pazartesi, Temmuz 04, 2011
O Çok Uzakta
Zaman sürüklemiş beni, haberim yok benim.
Baktığım herkeste izleri, yüzlerinde belirtileri.
Kızım diyen o sesi arıyorum şimdi.
O çok uzakta.
Karşımda o insanı arıyorum şimdi,
Yüzünde zamanın izleriyle,
Biraz değişmiş olacak o sesiyle şimdi,
O çok uzakta.
İhtiyacım olan o eli arıyorum omzumda şimdi,
O çok uzakta.
Yıl geçmiş, boşluğu kalp kabullenmiş
Özlemi de fazlasıyla...
Seni seviyorum baba...
Zaman sürüklemiş beni, haberim yok benim.
Sesin hep kulağımda...
04.06.2010-01.07.2011 22.11
Cuma, Nisan 15, 2011
Fısıltı
Kimileri, hep yanınızdadır.İhtiyacınız olabilecek her şey, etrafınızdadır.Sorunlarınız vardır, size göre büyük sorunlar.Başka bir büyük sorun yaşamadan, o sorunun ne kadar değerli olduğunu anlayamazsınız.Hep yanınızda olanları hiç görmezsiniz, göremezsiniz.Yanınızda başka birileri de olsun arzusuyla boğuşursunuz, şöyle "hayat verilecek" biri ya da "uğruna ölünecek".Olmayan birileri olsun istersiniz hep yanınızda.
Sonra...
Büyük sorunlarınızla uğraşırken, ya da birileri uğruna ölmeye çalışırken, unutursunuz bir şeyi.Bir fısıltıyla, gider hep yanınızda olan biri...Bir çığlık çalışır çabalar, size bile zarar verir anlatmaya çalışırken içteki o yakan, kavuran, her şeyi yaptırabilecek bir güce sahip olan" kaybetme" duygusunu.
Söylenen son söz, görülen son an, gülüşler, kahkahalar, anılar...
Çığlıkla beraber hatırlanan ilk şeyler ve ömrünüzün sonuna kadar hatırlayabileceğiniz en can yakıcı şeyler olmuştur, olacaktır bunlar...
Evet.Son söz hep kulağınızda çınlar, gülüşlere, kahkalara bile ağlarsınız.Onu gördüğünüz son yer dünyanın diğer bir ucuna kaçma arzusunu yerleştirir içinize.Bunu yapsanız bile içinizdeki acı duygusundan, son görüntülerden, kulağınızdaki son sözlerden, anılardan kaçamazsınız.Gülüşlere hep göz yaşlarınız karşılık verir olur.
Artık ne uğruna ölünecek birini istersiniz, ne de yanınızda birileri olsun istersiniz.Gördüğünüz her yüzde seste ona benzeyecek bir şey bulursunuz çünkü.Sadece bir kez daha görebilmek istersiniz.Bir kez daha duyabilmek...
Çığlık...
Bir fısıltıyla söylenen o habere çığlıkla karşılık vermek, ömrünüz boyunca bu alışkanlığı kazanmanızı sağlar belki de.Belki de diğerlerinden öne geçen bu sorundan daha büyük sorunlar çıkar ve bu başa çıkamayacağınızı zannettiğiniz sorundan daha büyük sorunlar olur.Artık bunu düşünebiliyorsunuz.
Kimileri, giderken bir fısıltı bırakmıştır kulağınıza ve ömrünüz boyunca duyarsınız kulaklarınızda.Her zaman insanlar duymasa da alışkanlık haline getirmişsinizdir hep kulağınızdaki bu fısıltıya çığlıkla karşılık vermeyi...
Kimbilir, beklediğiniz şey olur belki siz de gidersiniz bir fısıltıyla.
Salı, Şubat 01, 2011
Vakt-i Vecd!
Verecek hesabım olmalı,
En güzel yol için dökmeliyim yaşlarımı.
O'nun inancını taşımak içindir ruh,
Hislerimi var eden Allah için ağlamalıyım,
Allah için ağlamalı!
Pazar, Ocak 30, 2011
Karperest
Dışarıda kar yağıyor.
O soğuk tebessüm tanecikleri,
İçimi ısıtmayı başarıyor.
Başarıyor beyaz sessizlik,
Tekrar filizlendirmeyi anıları,
İçimi ısıtmayı...
"...ve en çok Ankara'ya yakışıyor.
Bu şehre bir başka yağıyor."
Cumartesi, Kasım 27, 2010
Harry Potter and Deathly Hallows Part I
Küçüklüğümden beri Harry Potter serisine ayrı bir ilgi göstermişimdir.Hatta çok çok ayrı.
Ölüm Yadigarları'nı da bekliyordum uzun zamandır, sonunda bugün gidebildim sinemaya.Harry Potter'ın ve arkadaşlarının başına gelmeyen kalmadı gerçekten doğduklarından beri.Harry Potter, dünyayı kurtaracak çocuk, evet.Film falan tamam ama, insan bir yerde kötü oluyor.Önce anne-babasını, ardından Sirius'u, sonra Dumbledor'u şimdi de Dobby'yi kaybetti, Ron ile Hermione kaldı bir tek yanında.Gerçi onların da bu uğurda kaybetmedikleri bi'şey kalmadı da, her neyse.Sonuçta, Voldemord'la savaşacak olan çocuk Potter.Bazen filmi falan bırakıp insan kendini o kadar kaptırıyor ki, bugün Dobby ölürken abartısız söylüyorum.Hüngür hüngür ağladık.Sen de mi Dobby ya sen de mi.Çok tatlı bi'şeydi Dobby ya, çok yazık oldu.Ah şu Belatrix yok mu, Sirius'u öldüren de oydu, hatırlıyorsanız.Sirius ve Dumbledor en sevdiğim karakterlerdendi.Hala bu filmin etkisinden kurtulamayarak söylüyorum ki, gerçekten bu bölüm de üzülelim mi sevinelim mi bilemedik.Tam hortkulukları buldular derken, yakalanıyorlar.Tam oldu derken Karanlık Lord asayı buluyor falan filan.Belkide Dumbledor ya da Sirius olsaydı Harry bu kadar şey kaybetmeyecekti.Bir de gerçek hayatta Harry'nin yani asıl adıyla Daniel'ın kanser olduğunu öğrendim. bayağı şaşırdım, kötü oldum.Elimde olsa saçmalık bu ya, filmin içine girip kendim yardım edecektim çocuğa, o kadar kötü oldum yani.
Hep sevmişimdir karanlığı blogumu takip eden arkadaşlarım bilirler.Filmde karanlık, İngiltere'nin o güzel manzarasıyla birleşince muhteşem bir şey oldu, seyrine doyamadım.İşte bunu çok sevdim bugün.İngiltere'yi bir türlü görememenin şikayetiyle umutsuzluğa kapılarak filme devam ettim.Aynı zamanda bugün hep kötüler kazandı.Hele Voldemord Dumbledor'un mezarını açıp, gelmiş geçmiş en güçlü asayı Dumbledor'un yanından aldıktan sonra, havaya öyle bir kötülük hakim oluyor ki, bir sonraki film hakkında insanı çok düşündürüyor.Bence çok şey kaybettiler ama iyilik kazanacak.Harry ve arkadaşları kalacak geriye, Dumbledor da ölmemiştir hem. O olmazsa Harry'nin Voldemord'u öldürmesi imkansız gibi geliyor bana.
Bölüm 2, 2011 Temmuz'u heyecanla beklerken, sizinde başınızı fazla ağrıttığımı düşünerek gideyim yavaştan.
Olacak olacak, devam.Yolunuz açık olsun, sizi seviyoruz Harry James Potter, Hermione Granger ve Ronald Weasley.Seni de unutmayacağız Sirius Black.
Salı, Kasım 23, 2010
Pazartesi, Ağustos 02, 2010
Hindsight
Sanıyorum bazenler olmayacak artık,
Kalp kendini frenliyor.
İçten gelenler söylenmeyecek yüze,
Geç de olsa gerçekler anlaşıldı.
Aslında hep bilinen,
Ama yüzüne vurulmayı bekleyen gerçekler.
Acıtsa da canını kendin temizlemeye başlıyorsun yaranı.
Sanıyorum perdeler kapalı kalacak artık.
Uzun süreli olsa gerek,
Kalp kararıyor, atışlar huysuzlaşıyor.
Kandırılmayacak öyle artık beynin, kalbin.
Kendin tarafından.
Hiç değilse kendine rahat olacaksın,
Her iç çekişte ya da her arkaya dönüp baktığında...
Belki de her zaman biliyordum.
Perşembe, Temmuz 15, 2010
Dınınım Film Arası!
Şu iki üç haftadır filmlerle bayağı meşgulüz.Okuldur, dersanedir vs. zaman bulamıyorduk önceleri.Ancak hafta sonları ya da gece olunca uyuklayarak film seyretme pozisyonunda olabiliyorduk.Her gün en az iki film seyrederek izleyemediğim zamanların acısını çıkarır gibiyim.Film Arası dedim ama sanırım sürekli Film Arası uyguluyorum.Gelelim filmlere...
Dün yeni bir film almıştım."Diş Perisi" adı.Orjinal adıyla "Tooth Fairy". Fantastik, komediye giriyormuş türü.Oturdum izledim abimle, o kadar güldük ki sonrasında tüm gün komedi filmlerinden vazgeçemedik.Şu adamlar ne güzel film yapıyorlar ya, hayal güçlerine imreniyorum.
Bugün de ne izleyelim ne izleyelim derken, 2008'de vizyona giren Hancock aklıma geldi.Bilim kurgu türünden olup, çok iyi denilebilir.Komedi, dram bir arada yaşanıyordu sanki.Evet, çok güzeldi.Filmde o kadar güzel bir noktaya değinmişlerki, filmin etkisinden hala kurtulamadığımı belirtmeliyim.Will Smith ve Charlize Theron çok iyiydiler her zamanki gibi.Bir şeyden sürekli bir ders almalıyım ya da anlam çıkarmalıyım bu huyumdan nefret ediyorum ama yine de çıkardığım anlamı da sizlerle hemen paylaşayım.(:
Sevgi öyle bir duyguki, ölümsüzü bile ölümlü yapabilecek bir güce sahip.
Tabii ölümsüzlük diye bir şeyin olmadığını biliyoruz. Ama bu filmde gerçekten insanlara sevginin, bağlılığın gücünü en iyi şekilde anlatabilecek ya da gösterebilecek bir yol bulmuşlar, şüphesiz.
Sonra çıkardığım bir diğer anlam ise, Bir şeyi başarabilmek için önce inanmak gerekir.Bir şeyi yapabileceğine inanırsan, başarmış sayılırsın.Çünkü inanmak, büyük bir başarıdır.
Etkilendim etkilenmesine de biraz üzüldüm açıkcası.Kendini bir şeylerin içinde hissederken, onların hepsinin sadece film olması çok kötü gelmeye başladı filmin sonlarına doğru...(:
Her neyse sanırım çok şey istiyorum.Filmlerden bahsediyorum, çenem açılmışken bir iki filmden de bahsetmeden geçemedim."The Lovely Bones" orjinal adı, bizcesi "Cennetimden Bakarken"
olan bir film.Daha dün aldım. Ama uzun zamandır bekliyordum cd'sinin çıkmasını.Normalde gerilim, korku filmleri sevmem ama aylar öncesinden bu filme karşı ayrı bir his oluştu içimde filmin gizemi, dikkatleri üzerine çeken senaryosu hayal olsa da çok ilginç ve güzel geldi.Hemen izlemek istiyorum ama bu keyfi yarın ablamla paylaşacağım sanıyorum.Filmde ölen kız cennete gidiyor ve babasına onun katilini bulması için farklı yollarla yardım etmeye çalışıyor.Gerçekten gerilimi bol bir film ama kesinlikle izleyeceğim.Bundan ne anlam çıkartacağım çok merak ediyorum şimdi.
Son bir filmcik, kusuruma bakmayın.Çenem açıldığı zaman kapatamama gibi bir özelliğim var.Hemen filme geçeyim. Bu da şey, "Ondine".Bir deniz kızıyla bir balıkçı arasındaki acayip bir öyküden meydana geliyor.Bizimkiler nasıl çeviri yapıyorlar anlamıyorum.Kendileri bir ad koyuyorlar ve filmi izlemek için en önemli olan şeyin özelliğini yani adın özelliğini berbat ediyorlar.Buna da "İlahların Aşkı" diye bir isim bulmuşlar.Bu işi hiç sevmiyorum.Bu filmi de günlük msn sayfasında sinema haberlerinde görmüş, araştırmıştım.Bu filmde gizemli geliyor.Ama sanki masallara kaçıyor gibi biraz da.Ay bana n'oldu bilmiyorum gizemli olan her şey beni kendine doğru çekiyor sanki.Her neyse onun da cd'si çıksın alacağım en yakın zamanda.Haydi Bismillah diyorum.Pc'min, hayal dünyamın başından ayrılıp, gözlerimi yine çeviriyorum çok meşgul olduğum hayatıma.
Hayri Pıtır'ımı ve Narnia'nın son serilerini de heyecanla bekliyorum.
Pazartesi, Temmuz 05, 2010
Meçhul Sözlük:
Gece: Düşüncelerin ve duyguların dile geldiği tüm azaların sessizce yaşamak için bağırdığı en anlamlı vakit.
Saygılarımla.;)
Gece: Düşüncelerin ve duyguların dile geldiği tüm azaların sessizce yaşamak için bağırdığı en anlamlı vakit.
Saygılarımla.;)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)